Merhaba, ufka sevdalı! Nasılsın görüşmeyeli?
Gerçi fazla zaman da geçmedi son görüştüğümüzden
beri...
Hey! Işığın ve karanlığın sakini, manzaranın sahibi! En güzel gündoğumlarının ve en güzel
günbatımlarının şahidi! Gece hiç ürkütür mü seni?
Yoksa gündüz müdür asıl canını sıkan, gündüzün
kalabalığı mıdır bunaltan yüreğini?
Kim bilir ne zamandır buradasın? Kim bilir kaç mevsim yaşındasın?
Yalnızsın ve buna alışmışsın, kalabalıktan elbette sıkılırsın; ama söz, fazla durmayacağım, seni fazla
bunaltmayacağım, huzurunu bozup manzaranı kapatmayacağım.
Keşke cevap versen, keşke sen de konuşabilsen, kendini anlatabilsen, hislerini kelimelere
dökebilsen… Belki de konuşuyorsun; ama ben duymuyorum, eğer öyleyse canını sıkma. Seni
duymuyorsam da anlayabiliyorum. Güçlüsün, dayanıklısın, zamana karşı hazırlıklısın. Ancak ben…
Böyle değilim be akasya! Ben, senin gibi değilim; güçsüzüm, dayanıksızım, zamana karşı da
hazırlıksızım, yutkunduğum şeyler var; ama boğazıma takıldılar, bir kılçık gibi batıyorlar, ya eninde
sonunda onları yutacağım ya da kurtulmak için tamamen kusacağım, ya da onlar beni boğacak!
Yüreğim… Sanırım yüreğim bu mücadeleyi kaldıramayacak.
İşte bu, buraya gelme nedenim. Bu yüzden sana olan ziyaretim, içimi dökmeye geldim sana, her
şeyi anlatmak istiyorum en başından bu yana, sonra da gideceğim, inan bana!
İşte başlıyorum.
DERİN BİR NEFES AL !